10 Eylül 2009 Perşembe

New Born - Muse

Anathema'nın bende özel bir yeri olmasa hiç şüphesiz, en sevdiğim gruplar sıralamasında birinci sırayı alırdı Muse...


Lyrics:

Link it to the world
Link it to yourself
Stretch it like a birth squeeze
The love for what you hide
The bitterness inside
Is growing like the new born
When you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Hopeless time to roam
The distance to your home
Fades away to nowhere
How much are you worth
You can't come down to earth
You're swelling up, you're unstoppable

'cause you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Destroy the spineless
Show me it's real
Wasting our last chance
To come away
Just break the silence
'cause I'm drifting away
Away from you

Link it to the world
Link it to yourself
Stretch it like it's a birth squeeze
And the love for what you hide
And the bitterness inside
Is growing like the new born

When you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Destroy the spineless
Show me it's real
Wasting their last chance
To come away
Just break the silence
'cause I'm drifting away
Away from you

8 Eylül 2009 Salı

Emotional Winter - Anathema




Lyrics:

Speak to me
For I have seen
Your waning smile
Your scars concealed
So far from home, do you know you're not alone
Sleep tonight
Sweet summerlight
Scattered yesterdays, the past is far away
How fast time passed by
The transience of life
Those wasted moments won't return
And we will never feel again
Beyond my dreams
Ever with me
You flash before my eyes, a final fading sigh
But the sun will (always) rise
And tears will dry
Of all that is to come, the dream has just begun
And time is speeding by
The transience of life
Those wasted moments wont return
And we will never feel again ...

5 Eylül 2009 Cumartesi

Leave No Trace - Anathema

Lan bloga fotoları yüklemekten şarkıları eklemeyi unuttum. Aslında düzenli aralıklarla severek dinlediğim şarkıları sanatsal sandığım resimlerle ekleyerek dinletmek de istiyodum blogda. Gelgelelim çoğu düşüncemde olduğu gibi bunu da askıya almışidim. Vakit buldukça yüklüycem efenim.. Bir Anathema klasiği Leave No Trace'i eklemek istedi canım bugün...



Lyrics:

born to the glare of senses
spoofed reality infused a new inherent
passive contentment
you are so easily amused

here and now we are gone in a heartbeat
a dream in the passage your time
chances are fading
world isn't waiting
the moment is passing you by

questions lie beneath the surface
the fools are fooled once again
a benign concience
we stole our existence
and gladly cast it to the wind

here and now we are gone in a heartbeat
a dream in the passage your time
chances are fading
this world isn't waiting
the moment is passing you by

Mars - 03.09.2009

Efendim, Yanda gördüğünüz minicik nokta yüzyıllardır insanlığın aklını dünyadışı yaşam umutlarıyla olur olmaz meşgul etmiş kızıl komşumuz Mars'a ait. Gördüğünüz gibi yaşam maşam yok :) Vay efendim sistemde yaşam şeridinde bulunuyormuş vay efendim dünyaya fiziksel koşullar bakımından en çok benzeyen gezegenmiş... Atmosfer yeterli olmadığı sürece bişey yapamazsınız orada açık havada da yaşam bulamazsınız bunu bilir bunu söylerim. Bir de haberler çıkar Mars'da yaşam bulundu diye, gidin işinize Allah aşkına. Ha eğer Marsda birşekilde yaşam fidan vermişse ordaki çilekeş Marslıları tenzih ederim, benim lafım dünyalılara. Gelgelelim hayal dünyasında da yaşamıyoruz şimdiye kadar yaşama dair bulunabilmiş çok sağlam bir kanıt yok zaten koşullarda elverişli değil. Nerden geldim lan ben bu konuya. Bir de her sene Ağustos aylarında muhakkak dolaşır e-postalarla, Mars Ay'dan büyük gözükecekmiş diye..Yok efendim öyle birşey. Olsaydı şimdi yaşamıyor olurdunuz zaten. Çünkü öyle görünebilmesi için Mars'ın yörüngeden çıkıp dünyaya doğru gelmesi gerekirdi. Neyse... Geçelim Mars gözlemlerime. Herzamanki gibi yetersiz ekipman, gözlem zamanı sınırlaması, karşı komşular ve atmosferimizin kalite seviyesi yine küfür ettirdi bana. Ama sabır astronomun niteliklerinden biridir. Ne kadar kötü şartlar olursa olsun eldeki imkanları en iyi kullanmak gerek. Yandaki görüntüde küçük karedeki görüntüyü orijinal fotoğrafı sayısal olarak büyüterek ve işleyerek elde ettim. Mars'ın tipi kaymış evet ama yüzeyinde de bazı şekiller oluşuverdi. Anaaa Marslılar bunlar :) Bazı şekiller inşa etmişler gezegenleri üzerine bize birşeyler söylemek istiyorlar. Anladım.. "Gelip de kendi gezegeniniz gibi bizimkini de mahvetmeyin" diyorlar, "bizi rahat bırakın...". Belli zaten Mars'daki surat da üzgün farkettiyseniz...

Ay - 02.09.2009

2 Eylül akşamı. Ay'ın artık evresi iyice ilerlemiş, dolunay olduğu için gökyüzünde gözleyeceğim tek nesne Ay ve -belki- Jüpiter'di. Zira Ay'ın ışığı istemediğimiz doğal ışık kirliliğinin yegâne kaynağı. Yine de Ay'ın kendisi de tam bir gözlem konusu. Yüzeyindeki yüzlerce oluşumu izlemek kesinlikle keyif verici. Yandaki fotoğrafta Ay'ın güney yarıküresine yakın bir bölge görülüyor. Büyük ışın kraterinin adı Tycho. İsmini Danimarkalı büyük astronom Tycho Brahe'den almış. Gözlem zamanının çoğunu Jüpiter'le harcadığım için iyice kenara kaymış ve kaybolmasına (yn: ki benim literatürümdeki kaybolmak deyimi gözlemleyememem anlamına geliyor...) az kalmıştı. Hemen birkaç görüntü çekmeye başladım. Ay dolun evresine yaklaştığında size verecek ayrıntının çoğu artık Güneşi kenardan gören kısımlarında belirir. Zira Ay'ın tamamen aydınlanması onu daha parlak yapabilir ama ayrıntıların hemen hepsini yok eder çünkü gölgeler oluşmaz; ışınlar dik gelir. Soldaki görüntüde ise barlow kullandım. Belirgin kraterler üstten aşağıya sırasıyla Cavalerius, Hevelius, Grimaldi. Ay üzerindeki isimlendirmeler genelde ünlü ve şu anda yaşamayan her kültürden bilim adamları, sanatçılar, kaşifler ve bilginlerin ve dünyadaki bazı yüzey şekillerinin isimleri verilmiş. Ay'daki kraterlerde Türklerden de izleri görmek mümkün. Bunlardan Uluğ Bey ve İbn-i Sina kraterleri ve Toros sıradağlarını örnek verebilirim. Bunun gibi 23 tane daha isim var.

4 Eylül 2009 Cuma

Uranus ve 44 Nysa - 27.08.2009

Konumu ve diğer gaz devlerine (Jupiter,Saturn) oranla küçük oluşu gözlem için pek çekici hale getirmese de, o güzelim turkuaz rengi için değer bence. Akşam Uranus(yanda) ve 44 Nysa(aşağıda) isimli asteroiti gözlemleyip fotoğrafladıktan sonra sabaha karşı sahura kalktığım vakit karşı apartmanın çatısından yükselmekte olan Orion'a çevirdim o ana kadar balkonda duran yeterince soğumuş teleskobumu...44 Nysa o anda teleskobun erimi içinde bulunan en parlak asteroitti ve parlaklığı 7 kadir kadardı.
Orion bulutsusu(M42) oldukça netti, Trapezyum isimli dörtlünün birbirine en yakın olanları bile seçilebiliyordu.

Mars - 27.08.2009

Düşündüğümün aksine ilk Mars gözlemlerim iyi geçmedi. En azından küçük kızıl net bir disk görmeyi umuyordum ama Mars'ın karşı apartmanın çatısından henüz yükselmiş olması ve seeing'in(!) iyi olmamasından ötürü çook küçük sık sık bozulan bir disk görebildim ancak..

Jüpiter - 22.08.2009

Bu yazın moda gezegeni Jüpiter, hareketli atmosferi ve küçük teleskoplarla hatta dürbünlerle bile rahatlıkla gözlenebilen dört büyük Galilei uydusuyla gözlenmeye değer olduğu şüphe götürmeyen bir gezegen. Sistemimizin en büyük gezegeni olması ve Yer'e uzaklığı sayesinde görünür büyüklüğünün diğer gezegenlerin çoğununkinden büyük olması ise yüzey ayrıntılarının seçilmesini mümkün kılıyor. Ne var ki atmosferimizin gözlemleri etkileyen en önemli unsur olduğu göz önüne alınırsa Jüpiter'i gözlem zamanını iyi seçmek gerekiyor. Eğer benim gibi çok dar bir gökyüzünü gören bir balkondan gözlem yapıyorsanız, çaresiz kaderinize yetineceksiniz. Artık şansınız yaver giderse iyi zamanlara denk gelebilirsiniz. Neyse, fotoğraflara geçelim...

Üstteki fotoğrafta sadece Celestron Omni XLT 150 teleskop ve Philips SPC 900NC webcam kullandım. Prime focus denilen bir yöntem var. Öncelikle gözmerceğini çıkarıyorsunuz ve yerine webcami takıyorsunuz. Böylece görüntüyü doğrudan ccd üzerine düşürmüş oluyorsunuz. Yandakinde ise fazladan 2x barlow da kullandım. Barlowu takınca görüntü büyüyor ama çok kaliteli bir barlow olmadığı sürece görüntüyü son derece kötü etkiliyor zaten netlik aralığını da daraltıyor doğru düzgün netleştiremiyorsunuz.. En iyisi mi eğer gezegen gözlemlemeyi düşünüyorsanız ya newton almıycaksınız ya da paraya kıyıp 150-200 $ a bir powermate edineceksiniz..

Messier 103 - 22.08.2009

Efendim, gözlem şenliğinden geldikten sonra hemen teleskobumun başına geçmek suretiyle birtakım gözlemlere başlamama rağmen tipik ihmalkarlığım gene üstün geldi ve bu gözlemleri buloguma eklememi ertelememe sebep oldu. Bu erteleme meselesini "İki takma,üç dolgu" konusunda değinmiştim. Ve gün geldi çattı: O iki dişten biri yerinden men edildi. Fotoğrafta sol alt azı dişimi avcumun içinde görüyorsunuz efendim. Hüzünlenmemek elde değil. Kökü ne kadar da büyükmüş deyil mi? Zaten dişimi gördükten sonra kapıldığım pişmanlığı anlatamam. Biyonik adam olma yolunda ilerliyorum. Hayırlısı...

Geçelim gözlemlere... Artık ekipmanın yetersizliği beni sıktıracak seviyeye ulaştı. Bu imkanlarla yapabileceğim çoğu denemeyi/testi yerine getirdim ve en azından sipariş ettiğim motor sürücü gelene kadar da çok değişik fotoğraflar çekebileceğimi pek sanmıyorum. 20 Ağustos günü 23:50 de çektiğim bu görüntüde bir şeye değinmek isterim. Resimde gördüğünüz en sönük yıldızın parlaklığı yaklaşık 13 kadir. Bu beni oldukça şaşırttı çünkü teleskobun görebileceği limit parlaklık 13.4 kadir! (7.5 + 5 LOG 15.24 = 7.5 + (5x1.18) = 13.4) Görüntüyü daimi teleskobum Celestron Omni XLT 150 'ye taktığım Philips SPC 900NC ile aldım.

4 Ağustos 2009 Salı

Gökyüzü Gözlem Şenliği...

İlkine geçen sene katıldığım ve bu sene de en az önceki kadar eğlenceli ve dolu dolu geçen bir Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği'ni daha geçirmiş bulunmaktayım. Mutlu muyum, bilmiyorum... Bu senekinde rehber yardımcısı olarak görev aldım. İnsanlara yardımcı olmayı ve bildiklerimi paylaşmayı severim zira birşeyler anlatırken ayrı bir heyecan içerisindey(miş)im efenim.Tabii söz konusu şey Astronomi'yse...
Şenliğin düzenlendiği mekan Saklıkent. Antalya'nın batısında Bey dağlarının zirvesine yakın bir yer. Kışın Antalya'nın kayak merkezi olarak kullanılıyormuş. Saklıkent'in yanındaki tepe Bakırlıtepe deniyor ve zirvesinde TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi bulunuyor. TUG, Türkiye'nin ulusal gözlemevi ve en büyük teleskobunu barındırıyor. Bir buçuk metrelik bu teleskobu Ruslarla ortaklaşa kullanıyoruz. Gözlem zamanının %40 ı bize ait. Elbette bu zaman Türk gözlemcilere yetmiyor. Bunun sonucunda bütün gözlem zamanı bize ait olan bir teleskop ihtiyacı doğmuş ve sonunda 1 metrelik bir teleskobun alınması için girişimlere başlanmış ve nihayetinde ülkemize gelmiş ama şu an ufak bir problem(!?) nedeniyle Antalya gümrüğünde tutuluyormuş. Hadi hayırlısı...Neyse, TUG hakkında daha teferruatlı bilgileri internette ve TUG'un sitesinde bulursunuz.
Şenlikte ne yaptığımızı anlatmadım! Gün boyu seminerler, etkinlikler ve gece boyu bol bol gözlemler. Bu seneki gözlem yoğunluğu çok iyi geçti, en azından benim için.:) Zira sabahın neredeyse 5 ine kadar ayaktaydık. Bir kişiye bile faydam olup, bir kişiden bile nasibimi alabildiysem ne mutlu bana...
Hayat sürprizlerle doludur derler. Klişe olmasına rağmen oldukça gerçekçi bir cümle. Denk geldiğiniz bazı olay/kişiler size bu durumu fazlasıyla yaşatabilir...Şenlikten sonra üç arkadaşla BİTOM (Bilim ve Toplum Merkezi)'daki halk etkinliğine katıldık. Antalya'nın berbat gökyüzü koşulları ve ışık kirliliği sebebiyle, oradaki gökyüzü Saklıkent'tekinin dörtte bir kalitede bile değildi. Bitom'da iyisiyle kötüsüyle(!) iki günümüz geçti. Daha doğrusu iyisiyle-kötüsüyle sıfatını son günün akşamı hakediyor. Dedim ya hayat işte. Bazı çağrışımlar yapabilmiş olmasına rağmen muhtemelen bu paragraftan pek birşey anlamadınız. Boşverin gitsin... Bu şenlik de diğeri gibi zamanın süpürgesinde kaybolup gidecek...

28 Haziran 2009 Pazar

Jupiter - 27.06.2009

Staj nedeniyle Ağustos'a kadar teleskobumla gözlem yapamayacağım zira şehir dışında yapacağım stajı. Kocaeli'ye gitmeden önce son gözlemlediğim obje Jüpiter. Görüntüde Jüpiter ve uydularını (sol alttan sağ üste doğru Europa,Io ve Ganymede.) görmektesiniz..
Efenim bu görüntüyü de çok sevdiğim bir yazılımı kullanarak üstteki görüntüyü kesip büyütme suretiyle elde ettim. Zira bu yazılım için internette çok araştırmama rağmen bir keygen (çalışan..) ya da serial key(!) bulamadım. Ondan dolayı lisanslı olmadığı için fotoğrafa filigran ekleyerek kaydediyor. Bundan kurtulmak için ben de resmi büyüttükten sonra Print screen le işi hallediyorum. Fotoğrafı biraz yapaylaştırıyor ama ayrıntıların belirginleşmesi ve büyümesi açısından güzel oluyor..

Ay - 16.06.2009

Lann, bilogu oluşturma amacından saptık! İsme bak bi de konulara... Efenim nacizane astofotolarımı yayınlayamadığım için öncelikle özür dilemek isterim, bundan böyle bu gibi hatalar olmayacak işallah...Öncelikle bu ay fotoğrafında sol alttaki küçük yıldıza dikkatinizi çekmek isterim. O yıldızın ismi Lambda Piscium, Balıklar takımyıldızındaki bir yıldız. Bu görüntüyü aldıktan dakikalar sonra yıldız Ay arkasında kaybolmuş! Kaybolmuş diyorum çünkü orada bir yıldızın olduğunu bile sonradan videoları işlerken farkettim. Aşağıda Ay'ın daha küçük bölgesini gösteren fotoğrafta ise yıldızı net bir şekilde görebilirsiniz. Ay mozayiğini ise 9 farklı görüntüden oluşturdum...

25 Haziran 2009 Perşembe

İki Takma, Üç Dolgu: Hapı Yuttuk!

Yaz tatiline buruk başlamak... Kendimden bir parçayla vedalaşma zamanı. Gerektiği zaman hüzünle(ve pişmanlıkla) söylenen söz öbeği: Lan ne kadar önemliymiş şu vücut ve her köşesi; kaybedince anlıyor insan. Çok şükür söz konusu bir organ ya da uzuv değil, bir (grup) diş.Yıllarca ihmal ettiğim, bakmadığım, kullanırken kullanıp, sonra tipik bir vefasızlık örneği gösterdiğim dişlerim... Olabilecek en kötü senaryoya hazırlıklı olmama rağmen doktorun bu kadar kötü bir çözüm üretmesi beni derinden etkiledi efenim. İki azı diş çekilecek, yerine köprü yapılacak ve asla orjinalini tutmayacak olan yapıştırılmış dişler takılacak, diğer birkaç küçük çürük başlangıcı ise içleri oyulmak suretiyle dolgu yapılacak. Lan ağzımın içini inşaata çevirecek bu doktor. Bu kötü vesileyle köprü, implant ve bilimum terimleri öğrenmiş oldum.

Efenim köprü denilen şey aşağıdaki resimlerde görüldüğü gibi yapılıyor. Öncelikle kaybolan dişe( :( ) bitişik olan dişlerin kenarları, takılacak yapay dişe göre ayarlanıyormuş. Hazırlanan bu köprü (ki üç tane bitişik yapay dişlerden oluşuyor, kenarlardaki dişlerin içi muhtemelen boş!) ayarlanarak yerine takılıyor ve en sonda köprü kalıcı olarak yapıştırılıyormuş. Allah'ım ben n'aptım! Staj sonuna kadar artık çürük dişlerimin keyfini(!) çıkaracağım...:(

14 Haziran 2009 Pazar

Anlamıyom laaan!

"Son kayıttan bu yana bir aydan fazla zaman geçmiş ve bir şey yazmadım." Bu cümleden sonra -aklımda sonraki cümleyi kurarken- önümdeki kumandaları, sadece bilgisayar ekranının aydınlattığı seramik masanın üzerine koydum. Ani sıçramama sebep, koyduğum kumandaların içmeyi unuttuğum(!) çoktan ılımış yarım bardak fantayı, annemin çok sevdiği halıya dökmesi oldu. Sevindim ve tırstım. Sevindim, çünkü yazacağım ikinci cümleyi bağlayacağım bir konu bulmuş oldum. Tırstım, çünkü annem öğrenince canıma okuyabilirdi -ki bu saatte sık sık uyanır kendisi "bu oğlan gene uyumamış mı" diye bakmaya.../astronom uyumaz anne! :)-. Neyse ki ıslattığım birkaç bezle olay mahalini hızlıca temizleyip (Allahtan şeker oranı düşükmüş.) yazıma devam ediyorum.

Sevmediğim bir huyum var: "Bugünün işini yarına bırakma!" atasözümüzü desteklememe ve bunca zamandır bunun ihlalinden ötürü dilimin çokça yanmasına rağmen yine de işimi sona bırakmayı tercih ediyorum. Şüphesiz bunu yaşam prensiplerimden biri yapsam ve daha da önemlisi, uygulayabilsem yararını çoğu yerde görürüm.

Geçen bir ay içerisinde yazılası birçok olay oldu elbet. Alelade olan da var, düşündüren de hem de çok... Hele bir tanesi vardı ki... Her son yeni bir başlangıca açılırmış, bunu uzun uzun düşündüm onu bu şekilde görünce. Her zaman geçmişi özlerim. Bu sefer ne yapmışım diye geriye baktığımda o zamandan kalan tek şeyin anlamsız bir enkaz yığını olduğunu farkettim. Yıkılmış biri... Yanlışlarını, yanılgılarını, saflığını hatırladıkça "vayy be!" diyen biri olup çıkmışız.. Sonra da hayata küfretmek. Anlamıyom lan bu boktan mavi gezegeni... ve kendimi...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Köpekli Muhabbetler

Efenim hayvanları pek severim.Sadece hayvanlar alemi değil küçükken böcükleri de incelerdim elimde büyüteçle; kendimce çeşitli deneyler yapardım üzerlerinde tabii bu çabalar sırasında epeycesi mefta oldu, o ayrı.Önemli değil ; herşey bilim için...Ayrıca dinozorlar ve paleontoloji konusu da var.Bi ara bunları da klavyeye alayım.Neyse..Konumuz köpekler..

Önceden de dediğim gibi hayvan dostu biriyimdir.Evcil olanlardan en çok köpekleri severim -özellikle uysal olanları.Gene de bazı durumlarda tırsmıyor da değilim.Söz gelimi bir pitbull görsem pek de "cici, cicii köpek" diye seveceğimi zannetmem; hızlı adımlarla ilgili mekandan arazi olurum.Geçenlerde Anayurtta yürüyorum.Yolda genc bir kız köpeğini almış gezdiriyor...Ben de kulaklığımı takmış müzik dinleyerek gidiyorum...Kız merdivenlerden indi, ardından gözlüklü bir amca merdivenlerden çıktı, bana baktı, ben de ona baktım.Birşeyler söylüyordu.Kulaklığımı çıkardım ve dinlemeye koyuldum, çünkü konuşmama fırsat vermedi:

Gözlüklü amca: Yaw bu millet ne anlıyo köpek beslemekten,kocaa hayvan!

G: (Şaşkınlık içerisinde,anlam vermeye çalışarak! bir süre duraksadıktan sonra) De demek ki seviyolar amca..

G.a.: Ama olurmu bak heryer apartman, küçük birşey olsa neyse...

G: Aslında burda evde köpek yetiştirme olayı çok yaygınlaşmamış ondan dolayı garipsiyor olabilirsin amca.Büyük şehirlerde normal karşılanıyordur..

G.a.: Şurdaki apartmanların herbirinde en az bir köpek var. Burası köy olsa bahçende yetiştirirsin neyse.. Olmaz caanım cık cık cık. Neyse kusura bakma genç (ve gitt..)

G: (Hala şaşkın!) önemli değil!(Söylenerek yola devam ett.)

1 Mayıs 2009 Cuma

Emniyete Buyur!

İki gün önce -çoğu zaman olduğu gibi- akşam 21 sularında üniversiteyi gezmek için çıkmıştım.Her zamanki yörüngeyi takip ederek demir karamancı bilim sitesinin arkasındaki yoldan yürüyordum.Sokak ışıkları kapalıydı ve yoldaki tek insan evladı bendim. Bi ara yanımdan beyaz bir araba geçti.Tam yoldan sola, amfiye doğru sapmıştım ki araba geriye doğru gelip durdu.Önce yol soracaklar herhalde diye düşündüm ama sonra "Genç ,Polis!" diye bir ses duydum. Tırsmadım değil hani.Çünkü bugüne kadar hiçbir aynasızla bırak işi, diyaloğum bile olmamıştır.Neyse.."Kimliğini göster bakalım" dedi.Sivillerdi. Lan acaba ben de "sizin de kimliğinizi görebilir miyim?" desem mi diye düşündüm ,neden sonra vazgeçim. Zira iki kişiydiler; dayak yemiyelim durduk yere..:) İçimden de paranoyak gibi kaoslar geçiriyordum.Ya bunlar polis değillerse, ya beni etkisiz hale getirip -ki birine dirensem diğeri var, sayı farkı söz konusu!- uyuturlarsa sonra da küvette iki tarafımdan ameliyatlı halde uyanırsam.Olmayacak şey değil..Düşündüğüm gibi olmadı. Sadece kimliğime baktı, memleketimi sordu ve "Görkem ne geziyorsun buralarda bu saatte çok ıssız" dedi dışarıda olanı."Hiiç geziyorum.Ne olacak ki üniversite ne güzel sessiz." dedim."Yurtta mı kalıyorsun dedi" ,"evet" dedim."Çok gezme buralarda gene de" diyerek son nasihatlerini de ettiler ve karanlıkta yavaşça kayboldular..Ben de amfiye doğru yoluma devam ettim.Ve sonra önceden gördüğüm beyaz tüylü, zayıf, dik kulaklı, uzun kuyruklu tilkiyi gördüm.yiyecek arıyordu muhtemelen..Yoluma devam ettim...

20 Nisan 2009 Pazartesi

TEVİTOL'lü Günler...

16 Nisan günü saat sabahın 5'i...Metro turizmin O403 model -tabiri caizse köy otobüsüyle(çok mu abarttım?) yaklaşık 10 saat süren yorucu ve uykusuz bir yolculuğun sonuna varmaktayız..Zizayla 5 buçuk civarı Gebze terminalinin önü olduğunu sonradan farkedeceğimiz yerde indik ve bizi alacak servis aracını beklemeye koyulduk.Takkeli(!) bir taksi şoförünün bana yönelttiği "okula mı gidiyorsunuz?" sorusunu ,yolun sersemliği ve uykusuzluğun da etkisiyle anlamayarak "yook.." diye verdiğim cevabın sonundaki telefon görüşmeleri sonucu o kişinin bizi TEVİTOL'e götürecek taksini şoförü olduğunu anladık..Çok iyi olmayan uzun ve kıvrımlı yollardan geçtikten sonra iki günümüzü geçireceğimiz Tevitol'e ulaştık.İlginç tavırlarıyla anlaşılmaz güvenlik görevlisine(!:)) kimliğimi teslim ettikten sonra Astronomi Günleri'ni düzenleyenlerden Meral Hocamızla tanıştık ve bize kalacağımız yeri gösterdi ve yapılacaklar hakkında kısa bir sohbetden sonra özlemini çektiğimiz uykumuza daldık...
Saat ~8:30; Tevitol öğrencilerinin kahvaltılarının başladığı vakit.Yaklaşık 2 saatlik uykudan sonra kahvaltı için uyandık ve bizi kapıda bekleyen rehberimiz Doruk'la tanıştık ve yemekhaneye gittik.Yolda yürürken sabah uykulu uykulu farketmediğimiz okulu gündüz daha ayrıntılı inceleme fırsatımız oldu.Yemekhaneye geldiğimiz vakit tanıdık yüzlerle karşılaştık; İbrahim Hoca,Ethem Hoca,Zeynel Hoca ve diğerleri...Kısa tanışma ve denize karşı yapılan kahvaltıdan sonra Doruk bize okulu gezdirdi ve çeşitli bilgiler verdi.Tek kelimeyle aşık olmuştuk okula. Mekan güzel, denize sıfır, yeşillikler içinde ve imkanları bol.Gidip görülesi hatta yaşanılası ,5 sene okunulası bir yer.Yatakhaneler küçük küçük binalar halinde, Fen laboratuvar(lar)ı koca bir bina. Hayatımda ilk defa bu kadar "Merhaba" kelimesini telaffuz ettim. İki gün içinde sarfettiğimiz "Merhaba"lar yüzleri bulmuştur..:) Hangi Tevitol öğrencisini görsek Merhaba'ya hazırlanıyorduk artık. Öğrenciler çok sıcak kanlı ve sevecen kişilikler, üstelik böyle bir okulda okumalarına rağmen sandığınızın aksine oldukça alçak gönüllüler.Çok sevdik onları...İlk saatler bu şekilde geçerken yavaş yavaş açılışa yaklaşıyorduk. Ali Alpar'ın açılış konuşması ve diğer sunumlar derken biz de zamanımızın çoğunu ASART'la birlikte standlarımızın başında geçiriyorduk..İlk günün sonlarında akşam gözlem başlıyor.Meraklı kalabalıklara gökyüzünü tanıtıyoruz.Bu arada Tevitol'un de 8" lik bir Schmidth-Newton'u var.Gözlem yağmur dolayısıyla kısa sürüyor.Gözlem bitiminde öğrencilerin uyku saati geliyor ve biz de yavaş yavaş odalara çekiliyoruz.
İkinci güne biraz geç uyanarak başlıyoruz zira önceki günün ve yolun yorgunluğunu üzerimizden tam atamamıştık...Kahvaltı yapamıyoruz ama odamıza bırakılan abur-cuburlar bize fazlasıyla yetti.Günün devamı sunumlarımıza hazırlıkla ve etkinliklere katılımlarla devam etti. Benim ilk deneyimim olması, heyecanım ve Türkçe özürlü(!) olmam itibariyle sunuma kötü başlasam da ilerleyen zamanlarda zizanın sunumuna geçmesi durumu bir nebze olsun düzeltti...Ve akabinde gene gözlemler..
Üçüncü ve son gün...Son günler her zaman kötüdür. Biletler saat 1 e alınmış, gündüz gitmenin ve Tevitolden ayrılacak olmanın üzüntüsüyle hazırlıklarımızı yapıyoruz. Gitmeden deniz kenarına kayalıklara bi inelim dedik, deniz kenarında oturduk,Tünele girdik; tabii bitmemiş olanına :) TEVİTOL' ü son kez turladık ve zor da olsa ayrıldık. Tabii yaptıklarımızın hepsini anlatmadım..Gelecek seneki Astronomi Günleri'ni heyecanla bekliyorum...

24 Şubat 2009 Salı

Ah Şu Bulutlar!

Bulutları çok severim.Öyle ki sabahtan akşama kadar dışarıda bulutları sıkılmadan seyredebilirim.Çok çeşitli manzaralar sunarlar ve hiçbir zaman aynı görüntüyü iki kez almazlar.Eğer fotoğraf makinem olursa özel olarak ilgileneceğim konular arasında bulutlar ilk sıralarda yer almayı hakediyor olacaklar.Ama iş astrofotoğrafçılığa gelince -zorunlu olarak-durumlar değişiyor.Zira bulutlar bu sefer atmosferdeki çetin zorluklar arasına giriyor, işinize engel oluyorlar..İki gün önce de böyle bir durum başıma geldi aslında ilk değildi,haftalarca o çok sevdiğim(!) bulutlar yüzünden gözlemlerimi yapamıyordum.Tabi onlara dargın değilim, iklim için gerekliler.Neyse..İki gün önce havalar açılmıştı ve şansıma da Lulin kuyrukluyıldızı en yakın konumundan geçmek üzereydi.Bunu fırsat bilerek gözlem yapmak istedim.Havanın açık olmasına rağmen atmosfer şartları ve görüş(seeing) neredeyse berbattı.Işık kirliliği de cabası..Gene de şansımı zorladım ve Saturn'un birkaç pozunu elde edebildim.Üstelik 5 tane uydusunu zar zor da olsa görebildim.İlk iki fotoğrafı her zamanki teleskobum olan 6" lik newton ve Philips SPC 900NC ile son fotoğrafı ise Meade LPI ile aldım..İlk resimdeki uyduların isimlerini ve parlaklıklarını görmek için fare imlecini resmin üzerinde tutun(resim png, zaman alabilir yüklenmesi.).



30 Ocak 2009 Cuma

İklim bizi de vurdu!

Kış boyunca Kayseri'de olmam ve havaların kapalı olması dolayısıyla yapamadığım gözlemlerime 28 Ocak Perşembe günü bulutların aralanmasını fırsat bilerek başlamış bulunmaktayım.Ne var ki bu mutluluk uzun sürmedi.Ertesi gün ve devamında bulutların tekrar huysuzlanması ve -zannedersem küresel ısınmanın etkileridir- şimşekli yağmurlar ve karlı yağışların kararsızlıkları işi zora soktu ve tekrar bulutlu havalar...Sadece bir kez gözlem yapabildim ve sonucunda iki tane çok güzel çift yıldız sistemi çekebildim.Bilgisayarıma format çekeceğimden ,alelacele birini işleyebildim..



Çektiğim görüntülerden biri üstteki...Resmin ortasında biraz yukarıda bulunan parlak yıldız ve etrafındaki sıralı üç yıldız bir beşli yıldız sisteminin bileşenleri(Parlak yıldız da aslında iki bileşenden oluşuyor ama resimde görünmüyo) ve Sigma Orionis olarak biliniyor.Resmin en üstündeki soldaki üç yıldız ise Struve 761 üçlü yıldız sisteminin bileşenleri...Fare imlecini resmin üstüne getirirseniz resimdeki yıldızlar ve bileşenlerin hangileri olduğunu görebilirsiniz..İkinci resim de Iota Orionis; o da üçlü sistem..




Gökyüzünüz açık olsun..

28 Ocak 2009 Çarşamba

Sende mi Pardus?

Yıllardır kapitalist sistemin çocuğu windowsdan ve virüs,solucan,truva artık başka ne haltlar varsa, ne kadar çektiğimi ben bilirim.Belki de aylarca uğraştığım bir konuya ait dosyayı uyduruk bir virüs yüzünden kaybetmek ,artık neredeyse sıradan bir hal aldı.Bu işe sınırlı çözümler yok değil; antivirüs programları,internet security'ler,antispam'ler,antimalware'lar(var mı bilmiyom yoksa da ben uydurdum)...Ne kadar anti varsa kurdum.Hepsinin kendi çapında avantaj ve dezavantajları var.Ama herzaman birisinin altedemediği bir virüs çıkıveriyor.O zaman da sarıldığım şey format.E bu sefer de yedekleme sorunu vuku buluyor.Yedek harddisk yok,usb desen 4 gb, dvd desen eriniyorum dışarı çıkmak istemiyom,belki gecenin bir yarısı belki de acelem var(!).Bahaneler bitmez...Gene de format atardım, o kadar uğraştığım şey de harddiskin sektörleri arasında kaybolur giderdi..Sonra Fedore Core 5 diye -o zamanki görüşüme göre- uyduruk bir işletim sistemi yükledim bilgisayarıma.Ne var ki yanlışlıkla sabit diskin bütününe yüklemişim sistemi..Tabi beğenmedikten sonra windowsu tekrar yükledim ama nafile...Her defasında bilgisayar fedora ile açıyor kendisini..Bilgisayarcılara götürdüm,yapamadılar; adamların bildiği tek şey 25 ytl karşılığında format atmak bilgisayara...Son çare olarak garanti kapsamında olduğundan servise gönderdim, yeni harddsik takmışlar.Sağolsunlar biraz daha hızlısını takmışlar..:).

Bu ilk Linux faciasından sonra her ne kadar bu işe bulaşmayacağıma söz versem de kendi kendime, merakımdan olsa gerek Pardus denilen yiğitle tanıştım.Kurulumu fedora dan daha kolaydı,üstelik Türkçe, yerli malı...Uzun süre bana yedek alan sağlaması dışında kullanmadım, zira temel yazılımların çoğunu desteklemesine rağmen halen birçok spesifik programın pardus uyumlu olanı yok.Ama linux a karşı olan soğukluğum çok gerilerde kaldı.Gene de çok güvenmemek lazım..Birkeresinde sırf sistem dosyalarında bir iki ufacık(!) değişiklik yaptım diye format atmak zorunda kalmıştım ve haftalarca internet kafelerde indirmek için cefasını çektiğim koskoca Looney Tunes Golden Collection serisinin silinmesine sebebiyet vermiştim.Gerçi kendi hatam büyük, yedeklemeliydim..Bugün de aynı uyuşukluğumdan ileri geliyor, az kalsın çok önemli dosyaları kaybediyordum.İkinci Pardus'u yükledim de kurtarabildim ancak.Şu anda bilgisayarımda iki tane Pardus 2008 ve bir tane de xp yüklü.Pardusdan yazıyorum şimdi bu yazıyı.Neyse...Sorunları olmasına rağmen gene de seviyorum şu Linux zımbırtısını...

25 Ocak 2009 Pazar

Gugıl, Tanı Beni !

Arkadaşım farukla sınav saatini beklerken kendisine site açacağını (http://futbolerciyes.com/ reklam gibi oldu ama :)) öğrendim.Onun tavsiyesi ve ansızın aldığım bir kararla dün akşam parayı bastırıp yeni bir hesap aldım ve bir site yapmaya başladım.Haydi rasgele..

Alan ismi-sunucu alma ,website yayınlama gibi temelde yabancı olduğum teknik konuların en azından temellerini deneme-yanılma,destek ve araştırmalar sonucu öğrenmiş ve de başarmış bulunuyorum. İlk olmasa da önceki sitem gibi html kodlarıyla sınırlandırılmadığım bir site hazırlayıp insanlığa sunmanın mutluluğunu yaşıyorum.Aslında site tasarım programı kullandım ve şu anda site bomboş ama bu geçici sadece bu işleri öğrenme adına deneme sahası olacak.Zamanla diğer özelliklerini de belledikçe daha güzel ve içeriği bol bir site yapmış olucam.Zaten site yapmaktaki temel amaç çektiğim astrofotoğrafları yayınlamak.Ama şu haliyle fotoğrafları yayınlayamam.Ayrıca başarılı denemelerimden biri de SEO yani arama motoru optimizasyonu.Artık gugıl da beni tanıyacak...

Önceki sitemi piczodan almıştım.Giriş html bilgisine büyük katkısı oluyor.Ziyaret etmek için tıklayın; http://www.astronom.piczo.com/?cr=6 .

Yeni sitede ise şu anda resim olarak sadece ünlü kürekçi adam(!) var..:) Ama sonra belki flashı da değiştirip php,asp ne bilim işte öyle acayip uzantılı bir site yapabilirim..Yeni sitem için buyrun;
http://www.astrofotograf.net/ .İlerde işallah fotoğraflarımı yayınlayacağım bir siteye dönüşecek..

24 Ocak 2009 Cumartesi

Kutsal Topraklar...

Uzuun bir aradan sonra artık blogu doldurmanın vakti geldi -ne gelirse artık- yapabildiğim kadar beyin fırtınası (belki meltem mi demeli) ya da zamanın olağan akışının neticesinde oluşan çeşitli düşüncelerimle...


Sonunda sınavlar bitti ve eve döndüm.Özlemişim memleketimin kaldırımını bile! Küçük şehirdir,önceden sevmezdim,sıkılırdım ; bu sokaklarda dolaşmak beni daraltırdı.E haklıydım tabii, pek gezemezdim ülkemin diğer cennettimsi köşelerini o zamanlar.Sonra üniversiteyi kazandım geldim Kayseri'ye , kurtuldum buralardan.Eee ne oldu,ne değişti? Hiçbirşey...Ama bu şirin şehre olan özlem, sevgi ve bilimum hüzün dolu duygularımı artırmıştı; değerini anladım.En çok sevdiğim de (ve özlediğim) yağmur öncesi yavaş esen serin hatta ılık(!) rüzgarın yanaklarımı yalamasıydı gezerken sokaklarında..Valla!..:)

Geldim tabii eve, yorgunum hiç beklemediğim güzel bir sürprizden habersiz olarak...Evdekilerde bir gariplik vardı, sanki benden bir şeyler saklıyorlardı.Sonradan kızkardeşim elinde daiesel,karamelli hoş görünüşlü bir yaşpastayla içeri geldi.Tamam dedim bunlar doğumgünümü kutlayacak.İlkin pek heyecanlanmadım bile,prensip meselesi, böyle şeylerden çok mutlu olamam ben, gene de hoşuma gitmedi değil hani.Ama beni asıl şaşırtan Pastanın üzeriydi.Büyük iki yıldız şekli içinde "Happy Birthday Astronomer"(!) yazıyor.Bu ufaklığın işiydi, belli.Şaşırtmıştı beni, beklemiyordum açıkçası..Belki pastanın kendisinden daha basit birşeydi ama beni mutlu etmişti.Demek basit şeylerden de mutlu olunabiliyormuş.Düşünmeleri bile yeterdi, ailemi seviyorum ya.:).Bu mutlu anın resmini çekmemi de söylemişdi annem ama fotoğraf makinesi olmadığından o da olmadı.Pasta bittikten sonra teşekkürle birlikte öğüt niteliğinde iki çift lafı da esirgememiştim.Güzel Türkçemiz varken neden İngilizce?! Bir dahakine Türkçelisini isterim..:)

Geriye dönüp bakıyorum da aynı hayatım gibi bir yığın devrik cümle..Söz! Bir dahakine özne-tümleç-yüklem sırasına uyarım..